Akif BÜLBÜL ANKARA – Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, çocukları sosyal medya platformlarının bağımlılığından ve kötülüklerinden korumak için düşünülen yeni düzenlemeye ilişkin bilgi verirken, kadına şiddetle mücadele başta olmak üzere, beka meselesi haline gelen aile yapısının korunması ve düşen doğurganlık hızının dünya ortalamasını yeniden yakalaması konusunda izlenecek yol haritasının detaylarını da paylaştı.
Bakan Özdemir Göktaş’ın bir grup medya temsilcisi ile yaptığı sohbetten öne çıkan başlıklar şöyle:
ŞİDDETLE MÜCADELE DEVLET POLİTİKASI
Bugün kadına yönelik şiddet küresel bir sorundur. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ile bu konuda dünyada eşi benzeri az bulunan hukuki bir düzenlemeye sahibiz. Bu güçlü Kanunumuzun, etkin bir şekilde uygulanmasının en yakın takipçisiyiz. Bunun yanı sıra, 2020’den sonra kadına yönelik şiddet uygulayanlara yönelik cezaları ağırlaştıran, kapsamını genişleten düzenlemeler yaptık. Kadına yönelik şiddetle mücadeleye dair hukuki çerçevemizi daha da güçlendirdik. Geçtiğimiz yıl 25 Kasım’da yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Genelgesi, kadına yönelik şiddetle mücadelemizi, en üst düzeyde bir devlet politikası olarak yürüttüğümüzün en somut göstergesidir.
60 BİN DAVA TAKİPTE
81 ilde avukatlarımızla kadın, çocuk ve aile üyelerine yönelik her türlü şiddet, tehdit, istismar, ısrarlı takip vakalarını ve tüm iddiaları büyük bir titizlikle takip ediyoruz. İçinde kadına yönelik şiddet vakalarının da olduğu 60 binin üzerinde davayı takip ediyoruz. Gerektiği durumlarda sonuçlara itiraz ediyoruz. Tüm davalarda her aşamada Bakanlık olarak, mağdurların yanında yer alıyoruz. Diğer yandan kadınların değersizleştirildiği, metalaştırıldığı ya da şiddetin sıradanlaştırıldığı içeriklerin toplum üzerinde derin ve olumsuz etkiler bıraktığını biliyoruz.
Bu konuda medyadan beklentimiz, reyting kaygısıyla değil, özellikle televizyonda yer verilen şiddet sahnelerine dair daha duyarlı ve sorumlu bir anlayışla hareket etmeleridir.
Bu anlamda Bakanlık olarak, kadına yönelik şiddetle mücadelede medya içeriklerinin hassasiyetle ele alınması gerektiğine inanıyoruz.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
Kadına yönelik şiddetle mücadelede, artık İstanbul Sözleşmesi üzerinden tartışmanın ötesine geçmeliyiz. Bu mücadele de ancak, toplumun her kesiminde farkındalık oluşturacak, kapsamlı politikalar ve uygulamalar geliştirilmesiyle mümkündür. Bu mücadele, hukuki düzenlemelerden sosyal destek mekanizmalarına, eğitim programlarından kadın-erkek eşitliği bilincinin yaygınlaştırılmasına kadar çok boyutlu bir yaklaşımı gerektiriyor.
Esasında, ülkemizde, kadına yönelik şiddetle mücadelemiz İstanbul Sözleşmesi’nden çok önce başlamıştır. Sözleşmeden çıkılması da bu mücadelemizin kesintiye uğraması anlamına gelmiyor. Dünya genelinde sözleşmeyi imzalayan ülkelere baktığımızda, İstanbul Sözleşmesini imzalayan 45 ülkeden 26’sının sözleşmeye çekince koyduğunu görüyoruz.
Avrupa Birliğine üye ülkelerden İstanbul Sözleşmesini imzalamış bazı ülkeler kendi iç hukuklarında dahi herhangi bir düzenleme yapmamıştır. Diğer yandan bazı ülkelerin ise bu konuda kısmi düzenlemelere gittiğini biliyoruz. Bu konuda, diğer ülkelerdeki uygulamaları yakından takip ediyoruz.
DİĞER ÜLKELERDE DURUM
Avrupa’da çok az sayıda ülkede kadına yönelik şiddet konusunda yasal bir düzenleme mevcut. Örneğin, Belçika’da, bu konuda 2023 yılında bir kanuni düzenleme yapılmış. Bu düzenlemede, İstanbul Sözleşmesi’nde yer alan kadına yönelik şiddet vakalarına ilişkin veri toplanması hususu daha yeni hüküm altına alınmış. Bugün Belçika’da hâlâ, veri toplanması konusunda çok geride kalındığı ve kolluk kuvvetlerinin bu konudaki kapasitesinin henüz istenen seviyede olmadığı tartışılıyor. Dahası, Belçika’da bizim 2018 yılında başlattığımız KADES’e benzer bir uygulama ancak geçen yıl hayata geçirilmiş. Üstelik kullanım alanı hem kısıtlı hem de henüz tam verimli değil. Öte yandan, bu yıl Mayıs ayında Avrupa Birliği, kadına yönelik şiddetle mücadeleyi etkili bir şekilde yürütmek adına 51 maddelik bir direktif açıkladı. Direktif kapsamında, ilk kez, AB genelinde, şiddetin belirli biçimlerinin suç sayılması ve adalet, koruma ve önlemeye daha iyi erişim konusunda kurallar ortaya kondu. Üye devletlerin direktif hükümlerini üç yıl içerisinde kendi iç hukuklarına aktarmaları bekleniyor.
TÜRKİYE ÖRNEK BİR ÜLKE
Türkiye’de, Sözleşmeden çekilmiş olmamıza rağmen, hem 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun hem de diğer yasal değişiklikler ile gerekli adımları büyük bir kararlılıkla attık. İkinci mevzuat düzenlemeleri ile hukuki altyapı daha da güçlendirdik. Özetle, Türkiye, çok net ifade etmek gerekirse, bu konuda örnek bir ülkedir.
Bu güncel direktifte yer almayan tedbirleri dahi, çok önceden yasal teminat altına alarak uygulamaya koyduk.
ALO 183’ÜN 112 ÇAĞRI MERKEZİNE ENTEGRE EDİLMESİ
Kadına yönelik şiddetle mücadelede 7 gün 24 saat kesintisiz hizmet sunan “ALO 183 Şiddetle Mücadele Hattı”mızı daha da etkili hale getirecek önemli bir adım atıyoruz.
Bu hizmetimizi daha etkin hale getirecek önemli bir yeniliği hayata geçiriyoruz.
İçişleri Bakanlığımızla iş birliğinde, ülkemizin en ücra köşesinden bile kolaylıkla erişilebilen 112 Acil Çağrı Merkezi ile ALO 183 hattımızı uyumlu hale getiriyoruz.
Bu sayede, bir vatandaşımız şiddet vakası nedeniyle 112’ye başvurduğunda, Bakanlığımız anında haberdar olabilecek.
Bu sayede herhangi bir şiddet vakasına daha hızlı müdahil olabileceğiz.
Böylece kolluk kuvvetlerimiz ve sağlık kuruluşlarımız ile güçlü eşgüdüm içerisinde, vakalara daha etkin ve hızlı müdahale edeceğiz.
FAİLİN REHABİLİTASYONU
Kadına yönelik şiddetle mücadelemizde failin rehabilitasyonu konusunu çok önemli buluyoruz. Şiddet döngüsünün kırılması ve şiddetin kök nedenlerinin anlaşılması noktasında faillerin rehabilitasyonu, sorunun tekrar etmesini önlemek ve toplumsal dönüşümü sağlamak adına kritik bir role sahiptir. Bu kapsamda TÜBİTAK ile yürüttüğümüz “Şiddet Uygulayanlara Yönelik Psikososyal Müdahale Modelinin Geliştirilmesi Projesi” devam ediyor. Proje ile, farklı şiddet uygulayan profillerinin belirlenmesine yönelik araştırma yürüteceğiz. Şiddet uygulayanlara temas eden hizmet sunucularla nitel görüşmeler gerçekleştirilecek. Ve şiddet uygulayanlara yönelik müdahale programı geliştirilecek.
Bu projeyi, konuya dair ilk ve temel faaliyetlerden biri olması nedeniyle kıymetli görüyoruz. Ayrıca, 6284 sayılı Kanun kapsamında hakkında önleyici tedbir kararları alınan ve şiddet uygulayan bireyler için farkındalık seminerleri düzenliyoruz.
Bu seminerlerde öfke kontrolü ve çatışma çözümü gibi konular ele alınıyor.
İlişkilerde doğru iletişim üzerine eğitimler veriyoruz.
Ayrıca, şiddete ilişkin yasal düzenlemeler hakkında bilgi sunuyoruz.
KADIN KONUKEVLERİ
Ülke genelinde faaliyet gösteren 149 kadın konukeviyle şiddet mağduru kadınlara destek oluyoruz.Sunduğumuz psiko-sosyal destek hizmetleriyle kadınların karşılaştıkları sorunlara çözüm üretiyoruz. Bunun yanı sıra, kadınların bilgi ve becerilerini artırarak toplumsal ve ekonomik yaşama daha etkin katılmalarına katkı sağlıyoruz. Çocukları için ücretsiz kreş imkânı sunarak ailelere ek destek sağlıyoruz.
Ayrıca, anne ve çocukların arasındaki bağı güçlendiren çalışmalar yürütüyoruz.
Böylece hem kadınların hem de çocukların psikolojik gelişimlerini destekliyoruz.
Örneğin, Avrupa’da birçok ülkede kadın konukevleri var. Ancak, bunların çoğu ilk kabul birimi işlevi görüyor. Kalıcı bir barınma hizmeti sağlayanların kapasiteleri yetersiz ve hizmet standartları vasat seviyede. Bizim kadın konukevlerimizde ise yüzde 70 doluluk oranı ile yüksek standartlarda kadınlara ve beraberindeki çocuklara hizmet sunmaya devam ediyoruz.
Kadınların ve çocuklarının farklılaşan ihtiyaçlarını dikkate alarak, 15 ilde 17 kadın konukevini ihtisaslaştırdık. Bu merkezlerin daha etkin hizmet verebilmesi için ihtisaslaştırma çalışmalarımız devam ediyor.
YEREL YÖNETİMLERE ÇAĞRI
Bunun yanı sıra, depremden etkilenen Hatay ve Adıyaman ile deprem nedeniyle göç alan İstanbul ve Kocaeli’nde de yeni kadın konukevleri açmak için çalışmalarımızı yoğun bir şekilde sürdürüyoruz. Yerel yönetimlerimizin de kadın konukevi açma hususunda sorumlulukları var. Bu vesileyle yerel yönetimlerimizi, kadın konukevlerinin sayısını artırmak, mevcut merkezlerin altyapı ve hizmet kalitesini iyileştirmek ve kadınlara yönelik şiddetle mücadele konusunda bütüncül çözümler üretmek üzere sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz.
SOSYAL MEDYA BAĞIMLILIĞI
Son yıllarda birçok ülke, sosyal medya platformlarının özellikle çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla çeşitli yasal düzenlemeler getiriyor.
Bu olumsuz etkiler, beyin kimyasını etkileyen değişimlerden, sosyal problemlere kadar değişen bir çerçevede çeşitlilik arz ediyor. Bağımlılık konusunda çalışan uzmanlar sosyal medya bağımlılığının beyinde madde bağımlılığıyla benzer mekanizmaları tetiklediğini belirtiyorlar. Sosyal medya bağımlılığını “dijital eroin” olarak Adlandıran uzmanlar var. Bu madde bağımlılığına benzetilen sosyal medya kullanım etkilerine karşı ergen ve çocuklar çok daha fazla risk altındalar.
Ergenlik dönemi, doğum sonrası dönemin ardından beynin en fazla değişim ve büyüme gösterdiği dönem olarak biliniyor. Bazı klinik çalışmalar bir çocuğun teknoloji bağımlılığının sınırı aşması durumunda tedavinin çok zor hale gelebildiğini gösteriyor. Hatta video oyunlarında kaybolmuş ya da Facebook bağımlısı sosyal medya kullanıcılarını tedavi etmenin, en az uyuşturucu madde bağımlılarını tedavi etmek kadar zor olduğu görülmüş.
EKRAN BAĞIMLILIĞI RAHATSIZLIKLARI
Sanal otizm; ”Ekrana bağlı gelişen otizm” ya da ”televizyona maruz kalmaktan kaynaklı gelişen otizm” olarak tanımlanan bir kavram.
Daha çok erken çocukluk döneminde görülen “sanal otizm” çocuklarda otizmli olmadığı halde otizm belirtilerinin ortaya çıkmasına neden oluyor.
Ekran teknolojileri yalnızca bağımlılık oluşturmakla kalmıyor. Aynı zamanda Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, kaygı, depresyon, artan saldırganlık ve intihar eğilimi gibi çeşitli ruhsal ve davranışsal rahatsızlıklara da yol açıyor.
Bu anlamda literatüre yeni yeni tanıların girdiğini görüyoruz.
CEP TELEFONUNDAN AYRILMA KORKUSU
Mesela Nomofobi (No Mobile Phone Phobia) kelimelerinden türetilmiş bir kelime olup, cep telefonundan ayrılma korkusu olarak tanımlanıyor.
Benzer şekilde Netlessfobi, literatürdeki adıyla Fobo (Fear of being offline) internetsiz kalma korkusu olarak bilinen bir davranış bozukluğu. Fobo’da internetsiz ortamlar insanlar üzerinde anksiyete oluşturuyor.
Ergenlik döneminde sosyal medya kullanımının alışkanlık haline gelmesi, sadece o anki davranışları etkilemekle kalmıyor. Aynı zamanda beyin gelişimini yetişkinlik dönemine tesir edecek şekilde de değiştiriyor.
Ekrandaki içerikler beyini olumlu ya da olumsuz yönde uyararak çocukların uyku eğilimlerini düşürüyor. Ekrandan yayılan parlak ışığın melatonin salgısını baskılayarak uykuyu geciktirmesi gibi sebeplerle uyku yetersizliğine bağlı gelişim bozuklukları görülebiliyor.
Ekran alışkanlıkları hem çocuklarda hem de yetişkinlerde uyku sağlığına zarar veriyor.
BEYİN ÇÜRÜMESİ
Çarpıcı bir bilgi olarak paylaşmak isterim, bu yıl Oxford sözlüğü “Brain Rot” tabirini yılın kelimesi olarak seçti. Türkçe karşılığı “beyin çürümesi” olan bu kelime, aşırı ekran süresinin neden olduğu zihinsel bulanıklık, halsizlik, büyük seviyede dikkat dağınıklığı ve bilişsel gerilemeyi ifade ediyor
Bir diğer önemli bulgu ise sosyal medya kullanımının yaşam memnuniyetini azalttığı yönünde. Bu da çocuklarda intihar eğilimini tetikleyebilecek önemli bir risk faktörü olarak değerlendiriliyor. Bu tespitler, özellikle çocuklar ve gençler için ekran kullanımının potansiyel zararlarına yönelik daha derin bir farkındalık ve önlem alınması gerekliliğini ortaya koyuyor.
ÇOCUKLARA YÖNELİK SOSYAL MEDYA DÜZENLEMELERİ
Tüm bu risk faktörlerinden hareketle dünya genelinde pek çok ülkede “Dijital yerli” olarak adlandırılan çocukların ve gençlerin sosyal medya kullanımıyla ilgili düzenlemelerin yapılması gündemde. Mevcut tartışmaların merkezinde, şiddet, intihar ve kendine zarar vermeye yönlendiren içeriklerin engellenmesi ile çocukların 13 yaş altındayken sosyal medyada hesap açmasının daha sıkı denetim altına alınması gibi konular bulunuyor. Norveç, Fransa, İngiltere ve İrlanda gibi ülkeler farklı kısıtlamalar uygularken, geçtiğimiz ay Avustralya, 16 yaş altındaki tüm çocukların belirli sosyal medya platformlarına erişimini yasakladı. Benzer şekilde, ABD Senatosu, 2024 Temmuz ayında iki partinin ezici desteğiyle Kids Online Safety Act adlı yasayı kabul etti. Bu yasa, şirketlere çocukların sosyal medyada mahremiyetlerinin korunması ve gösterilecek içeriklerin aile kontrolüne sunulması konusunda ciddi sorumluluklar yüklüyor. İngiltere Parlamentosu’nda ise şu anda Online Safety Act isimli bir yasa tasarısı tartışılıyor. Bu yasa kapsamında, sosyal medya şirketlerinin çocukların zararlı içeriklere erişimini engelleyecek şekilde algoritmalarını güncellemeleri öngörülüyor.
İngiltere hükümeti, büyük sosyal medya şirketlerinin çocukların çevrimiçi güvenliğini sağlamaya yönelik ciddi adımlar atmaması durumunda, Avustralya’daki gibi geniş çaplı bir yasaklama getirebileceğini belirtiyor.
TÜRKİYE’DE YAPILAN YENİ ÇALIŞMALAR
Biz Bakanlık olarak hali hazırda zararlı içeriklere erişim engeli getirilmesi konusunda çalışmalar yürütüyoruz. 7-24 ulaşılabilir olan DUY ihbar hattımıza gelen ihbarları esas alan Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü birimimiz BTK işbirliği ile binlerce içeriğin engellenmesini sağladı. Gelinen aşamada çalışmalarımızı daha ileri bir aşamaya taşıma gereği açıktır. Biz bahsettiğimiz tüm risk faktörlerini değerlendirerek, tüm dünya ile birlikte bu konuda gerekli adımları atmaya hazırlanıyoruz.
Bakanlığımızca yürütülmekte olan mevzuat çalışmalarının çerçevesi doğrudan bir platformun yasaklanması şeklinde planlanmıyor. Öncelikle, Türkiye de faaliyet göstermek isteyen hizmet sağlayıcı, sosyal medya platformları ve dijital oyun üreticilerinin, kullanıcının çocuk olduğunu tespit etmelerini sağlayacak yaş doğrulama sistemlerini kullanma gibi adımları atma yükümlülüğü getirilmesi öngörülüyor. Bu doğrultuda “Dijital Kimlik” gibi bir uygulamanın hayata geçirilmesi söz konusu olabilir.
Bu yükümlülüğün uyulacak esaslar ve kullanılacak teknolojinin yine mevzuatla belirlenen bağımsız bir kurum tarafından oluşturulacak rehberlerle uyumlu olarak yerine getirilmesi planlanıyor.
KISITLAMADA 16 YAŞ SINIRI
Kısıtlamada esas alınacak yaş kriterinin 16 yaş esas olmak üzere ve fakat diğer temel yasalarla uyumlu olarak ve uzman görüşleri de alınarak kademeli olarak tespit edilmesi ön görülüyor. Dijital ortamda çocuklara sunulan içeriklerde çocuklar için zararlı olabilecek unsurların yer almaması, çocuklara yönelik siber zorbalık eylemlerinin, çevrim içi platformlarda kişiselleştirilmiş reklamların sunulması ve çocukların tüketim alışkanlıklarını manipüle etmeye yönelik davranışsal reklamcılık faaliyetleri yürütülmesinin engellenmesi, çocukların kişisel verilerinin korunması gibi yükümlülüklerin yerine getirilmesi bekleniyor.
Belirlenen yükümlülüklere uymayan ilgililere çeşitli yaptırımlar getirilmesi gibi temel konular üzerinde çalışılıyor.
EBEVEYNLERE SORUMLULUK
Ebeveynlere yönelik olarak da bakım ve gözetim yükümlülüğünün uzantısı olarak bir takım yeni yükümlülükler getirilmesi de gündeme alınabilecek konular arasında yer alıyor. Özet olarak, sosyal medya platformlarından kullanıcının yaşının tespit edilmesi konusunda etkili ve güvenilir sistemler geliştirmelerini, çocuklar için zararlı olabilecek içerikleri engelleyecek şekilde algoritmalarını düzenlemelerini, güncellemelerini talep etmek, bunların uygulanmasını denetlemek ve nihai olarak yaptırımlar uygulanması şeklinde kademeli bir düzenleme üzerinde çalışıyoruz. Sosyal medya platformlarının içerik algoritmalarını nasıl kontrol edebildiklerini Filistin meselesinden gayet iyi biliyoruz. Bu kapasiteyi çocukları zararlı içeriklerden koruma konusunda da kullanabileceklerinden eminiz.
NÜFUS POLİTİKALARI/ DEMOGRAFİK DEĞİŞİMLER
Dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de nüfus dinamizmi azalma eğilimi gösteriyor. Doğurganlık hızı düşüyor, yaşlı nüfus oranı yükseliyor.
Dünya genelinde ortalama 2,32 olan doğurganlık hızı, Türkiye’de 1,51 düzeyinde.
65 yaş üstü yaşlı nüfus oranımız da %10’u geçmiş durumda.
Genç nüfusun azalması ve yaşlı nüfusun artması ise daha az çalışanın daha fazla emekliyi desteklemesi demek. Bakıma ihtiyaç duyan çocukların sayısı azalırken yaşlı bakımına bağlı ihtiyaçların artması demek. Sosyal hizmetler ve sağlık hizmetlerindeki bütçe ihtiyacının artması demek. Sosyal güvenlik sistemi dengesinde oluşacak sorunların yanı sıra, iş gücü piyasasında sıkıntılar yaşamak demek. Zira pek çok ülke çalışan nüfustaki açığı göç ile kapatmaya çalışıyor. Bunun en somut örneğini Avrupa’da gördük, biliyorsunuz. İş gücü ihtiyacını karşılamak için, örneğin Almanya, Belçika gibi ülkeler, birçok ülkeden göç aldı.
AİLE KURUMUNU ZAYIFLATAN SEBEPLER
Zararlı akım ve alışkanlıklar, bireysellik, bağımlılık, cinsiyetsizleştirme, aile kurumunu zayıflatıyor ve insanı yalnızlaştırıyor. Evlilik, çocuk sahibi olmak artık günümüz insanının öncelikler sıralamasında geri planda kalıyor. Doğurganlık hızındaki düşüşün, sadece ekonomik sebeplerle açıklanamayacağını söyleyebiliriz.
Zira refah düzeyi yüksek toplumlarda doğurganlık hızı düşme eğilimini sürdürüyor.
Bu anlamda nüfus politikalarının gerçekçi ve çok yönlü bir bakış açısıyla belirlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Eğitim, sağlık, çalışma hayatı, kentleşme ve küreselleşme gibi faktörlerin etkilediği nüfusu güçlendirmek için bütüncül stratejilerle ilerlemenin önemli olduğuna inanıyoruz.
BOŞANMALAR ARTIYOR
Türkiye özelinde demografik verileri değerlendirdiğimizde, genel anlamda nüfus artış hızının keskin bir şekilde azaldığını görüyoruz. Küresel ölçekteki eğilime paralel olarak, ülkemizde de evlilikler ve doğum oranları git gide azalıyor. İlk evlilik yaşı erkeklerde 28.3, kadınlarda ise 25.7 düzeyinde. İlk doğumda ortalama anne yaşı 27’ye ulaşmış durumda. Evlenme ve ilk anne olma yaşının yükselmesi, doğal olarak doğurganlık hızının düşmesine ve doğumların azalmasına neden oluyor.
2014 yılında 1 milyon 351 bin olan doğum sayısı, 2023 yılında 958 bin 408’e düşmüş; 10 yılda doğum oranları yıl bazında yaklaşık 400 bin azalmıştır.
2008-2023 yılları arasındaki binde 1,4 olan boşanma oranları, 2,01’e yükselmiştir.
Birçok değişkenden etkilenen bu oranların iyileşmesi için büyük bir gayretle çalışıyoruz.
AİLE EYLEM PLANI DEVREDE
Bu yıl Birleşmiş Milletler Uluslararası Aile Yılının 30. yıl dönümünde, 15 Mayıs Uluslararası Aile Gününde, 2024-2028 yıllarını kapsayan ilk Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı’nı ilan ettik. Beş temel amaç çerçevesinde hazırladığımız eylem planında; refah, sosyal politika ve hizmet, dijitalleşme ve çevre temalarının yanı sıra küresel riskler ve demografiye özel bir bölüm ayırdık. Altı ay önce aile ve nüfus politikaları ile ilgili çalışmalarımıza ivme kazandırmak amacıyla Aile ve Nüfus Politikaları Daire Başkanlığı’nı kurduk.
Daire Başkanlığımızın çalışmalarıyla öncelikle ulusal ve uluslararası nüfus politikalarını daha detaylı inceliyoruz.
Ayrıca 12 ilde doğurganlık ve anne babalık fikrine ilişkin saha araştırmalarını başlattık. Böylece, kuşaklararası farklılıkların kök nedenlerini daha iyi anlamayı ve toplumumuzun ihtiyaçlarına uygun sosyal politikalar üretmeyi hedefliyoruz.
Diğer yandan, Kasım ayında aile ve nüfus konularını ele almak üzere 27 kurumdan oluşan Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Koordinasyon Kurulu’nu bir araya getirdik. Nüfus politikalarımızın ülke genelinde daha etkin uygulanmasını sağlamak, demografik yapıdaki gelişmeleri izlemek ve değerlendirmek üzere Nüfus Politikaları Kurulu’nu oluşturuyoruz.
Kurulumuzun çalışmaları ile ulusal nüfus eylem planını hazırlayacak; kısa, orta ve uzun vadeli nüfus eylemlerinin uygulanmasını sağlayacağız.
Bu anlamda aileyi ve çocuğu koruyan, kadını güçlendiren politikalarımızla dinamik bir nüfus yapısı oluşturmaya kararlıyız.
GENÇLİK FONUNDAN EVLİLİK KREDİSİ
Sayın Cumhurbaşkanımızın vizyonu ile hayata geçirilen Aile ve Gençlik Fonu kapsamında Evlenecek Gençlerin Desteklenmesi Projemizi Kahramanmaraş depremlerinden etkilenen 5 ilimizde pilot olarak başlatmıştık.
Doğurganlık oranları en düşük olan Zonguldak, Karabük ve Bartın ile Osmaniye’yi de dahil ederek proje alanını genişlettik.
Proje kapsamında, bugüne kadar 5 bin 350 çiftimize 802 milyon lira kredi ödemesi gerçekleştirerek kurdukları yeni yuvalarına katkıda bulunduk.
12 bin 326 gencimize evlilik öncesi eğitim ve aile danışmanlığı hizmeti sunduk.
Bu projemizi ülke geneline yaygınlaştırarak, daha fazla gencimizin faydalanmasını hedefliyoruz.
SOSYAL RİSK HARİTASI VE AİLE REHBERİ
Devrim niteliğinde iki yeni ve önemli mekanizmayı daha hayata geçiriyoruz.
Bunların ilki Sosyal Risk Haritası’dır. Bu uygulamayla 81 ilimiz ve 922 ilçemizde, kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı ve bağımlılık gibi tehditleri önceden belirlemek için hane bazlı bir erken müdahale sistemi oluşturuyoruz.
Adalet, İçişleri, Milli Eğitim, Sağlık, Gençlik ve Spor ve diğer Bakanlıklarımızın verileri ile entegrasyon sağlayarak riskli durumları tespit edebileceğiz.
Şehir, ilçe ve mahalle düzeyinde hazırlayacağımız sosyal risk haritaları sayesinde koruyucu ve önleyici mekanizmalarımızı daha da güçlendireceğiz.
Bu çalışma ile henüz vakalar ortaya çıkmadan müdahale kapasitemizi artırmış olacağız. Pilot illerde başlattığımız, ikinci yenilikçi uygulamamız ise Aile Rehberi Sistemi’dir.
Talep eden her ailenin bir ‘aile rehberi’ne sahip olmasını sağlayarak, vatandaşlarımıza sosyal hizmetlerimizi hızlı, güvenilir ve kolay bir şekilde ulaştırmayı amaçlıyoruz.
Tüm bu çalışmalarımızla, güçlü ve sağlıklı aile yapımızı koruyarak, sağlıklı nesillerin yetişmesine ve toplumun refahına katkı sunmaya kararlılıkla devam edeceğiz.
KORUYUCU AİLE MÜESSESESİ
Bir çocuğa verilecek en değerli hediye ailedir. Saygıdeğer Emine Erdoğan Hanımefendinin himayelerinde yürütülen Gönül Elçileri Projesi ile bugün 10 bin 374 çocuğumuz koruyucu ailelerinin yanında hayatlarına güvenle devam ediyor.
Koruyucu aile çalışmalarımızı daha da ileri taşıyor, geçici ve profesyonel koruyucu aile modellerini hayata geçiriyoruz. Bu sene koruyucu ailelerin yaşadığı bazı sorunların önüne geçmek üzere Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlıkları ile çalışmalar yürüttük. Artık koruyucu ailelerimiz e-okul, MHRS ve e-nabız gibi sistemler üzerinden çocukların takibini ve işlemlerini kolaylıkla yürütebiliyor.
Böylece koruyucu ailelerimizden bu yönde bize gelen talepleri de karşılamış olduk.
Ayrıca, bugüne kadar 20 bin 116 çocuğumuzu evlat edinme hizmetinden faydalandırdık. Koruyucu aile modelimiz, pek ülkenin örnek aldığı bir model oldu. Bilhassa Özbekistan ve Azerbaycan’a da ilham kaynağı oldu ve bu ülkeler koruyucu aile modelimizi kendi sistemlerine uygulamaya başladılar.